Ehl-i Kitâb ve sair gayrimüslimler İslâm’la karşılaşınca ne yaptılar? Bir kısmı Allah’ın gönderdiği bu yeni dini ve onu tebliğ eden Hz. Muhammed’i kabul etti, müslüman oldu, ebedî saadete erdi. Bu en mâkul yol idi; çünkü evvelki din ve peygamberleri de Allah göndermişti; fakat o mesajların tebdil ve tahrife uğraması, zamanın değişmesi ve insan neslinin tekâmülü dolayısıyla, yine bizzat Allah, mesajını yenilemiş ve insanlardan, bu kez de o yeni mesaja uymalarını istemişti.
Diğer bir grup elindeki eski ve yıpranmış inanç sistemine taassupla sarıldı, doğru ve yeninin karşısına katı bir tutumla çıkıp, Allah adına Allah’ın emrine asi oldu; işi rekabet, adavet ve husumete döktü. Haçlı seferleri, işkenceler, engizisyonlar, gizli misyoner çalışmaları, kültür emperyalizmi, siyah esir ticareti, İslâm ülkelerinin sömürülmesi, entrikalar, ihtilal ve hükümet darbesi kışkırtmaları devam etti durdu. Bu konuda mahşer günü herkes elbette yaptığının hesabını verecek.
Bendeniz ömür boyu yaptığım incelemelerde gördüm ki bugünkü Batılılar da, İslâm dini ve müslümanlar konusunda maalesef genellikle, geleneksel ters tutumlarını hâlâ sürdürüyorlar. Allah’ın rızasına götüren ilahî, dinî ve tarihî gerçekleri kabul etmiyor, hatta gördükleri, bildikleri, sezdikleri ve anladıkları şeyleri bile itirafa yanaşmıyorlar. Kültür ve medeniyet alanında tarihî rekabetin tesiri altında bulunuyorlar. Sessiz, sinsi ve teknik çalışıyor, zahiren bilimsel görünüm vererek gerçekleri saptırıyor; doğruyu eğri, iyiyi kötü, büyüğü küçük, alimi cahil; haklıyı haksız, fazileti rezalet gibi göstermeyi de çok kez başarıyorlar ve kültür konularında bilgisiz, saf aydınlarımızı kandırıyorlar.
Bugün dünyanın her yerindeki gayrimüslimler İslâm ve müslümanlar hakkında yüzlerce, binlerce eser neşretmektedirler. Çünkü savaşlarda yenemediklerini yakından tanımanın, onların meziyet ve zaaflarını öğrenmenin kendilerine çok kozlar kazandıracağını, ayrıca ters reklam ve yıkıcı propagandanın ancak bu yolla devam edeceğini biliyorlar. Emperyalist amaçlarla mütehassıslar yetiştiriyor, ansiklopediler neşrediyor, müesseseler kuruyor, büyük masraflar yapıyorlar. Bizi, dinimizi, ülke imkân ve zenginliklerimizi, sömürme çaba ve çarelerini bizden iyi biliyorlar. O halde bizler de mukabeleten aynı metotla çalışmalı, onları dikkatle incelemeli, kültür, medeniyet, din, inanç, örf, âdet ve zihniyetlerini, püf noktalarını iyi öğrenmeliyiz.
Onlar arasında bize faydalı olabilecek eleman ve malzemeyi tespit etmeliyiz.
Din, tarih ve kültür konularını ve buralarda bizlerle mukayeseyi asla onlara terk etmemeli, onların sakladıkları gerçekleri biz ortaya çıkarmalıyız.
Onların İslâm ve müslümanlar hakkında yazıp çizdiklerini çok dikkatle gözlemeli, itina ve ihtiyatla süzmeliyiz; art niyetlerini ve gerçeklere karşı sabotajlarını ortaya koymalıyız.
Tüm dünyayı, Doğusu Batısı, Kuzeyi Güneyi ,uzağı yakını pürdikkat, bilimsel bir titizlikle tanımaya yönelmeli; her yabancı ülke, millet, dil, din, kültür ve medeniyetle ilgili ciddi ve sağlam karakterli mütehassıs eleman yetiştirmeli, bilimsel araştırmalar yapmalıyız.
İslâm’ın zaferi bize; karşıt kitlelerin iç ve dış yapılarını, araç ve gereçlerini, meziyet ve zaaflarını, fert ve cemiyet, madde ve mâna yapılarını çok iyi tanımamıza ve gereken tedbirleri zamanında almamıza –büyük ölçüde– bağlı görünmektedir.
*