12 Rebi'ül-ahir 1441 | 9 Aralık 2019
 
A257D1D7-A390-443A-A8A7-3ED77B0D1AAE
Üye Girişi | Üye Ol
  • ANA SAYFA
  • KUR'AN-I KERİM
    • Okuyun
    • Dinleyin
    • Bilgilenin
  • SON PEYGAMBER
  • TASAVVUF
    • Tasavvufa Dair
    • Yolumuzun Esasları
    • Silsile-i Şerif
    • Hatm-i Hacegan
    • Evrad-ı Şerif
  • M. ZAHİD KOTKU (RH. A.)
    • Hayatı
    • Fotoğrafları
    • Kitapları
    • Sohbetleri
  • M. ES'AD COŞAN (RH. A.)
    • Hayatı
    • İslam Anlayışı
    • Tasavvuf Anlayışı
    • Hizmet Anlayışı
    • Kitapları
    • Başmakaleleri
    • Sohbetleri
    • Fotoğrafları
    • Anma Programları
  • M. NUREDDİN COŞAN
  • SIK SORULAN SORULAR

  • Makaleler
    • İslam Dergisi Başmakaleleri
    • Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri
    • İlim Sanat Dergisi Başmakaleleri
    • Panzehir Dergisi Başmakaleleri
    • İdeal Yol
Makaleler > Kadın ve Aile Dergisi Başmakaleleri

Gölge Etme, Başka İhsan İstemem!



Haziran 1997

Kardeşlerimizin daveti üzere, birtakım eğitim ve teşkilatlanma çalışmaları için İsveç, Danimarka ve Almanya’da bulunuyorum; tatlı ve güzel günler geçirmekteyim. Zaman ve imkânlar müsait olduğundan buralardaki köyleri ve taşrayı da gezip tanımak mümkün oluyor. Çok mühim izlenimlerim var; yıllardan beri yakınlık kurmaya çalıştığımız Batı dünyasının yapısını derinlemesine görüyor, daha da iyi anlıyorum, elhamdülillah!

Batı ülkeleri, tarihte çok dindar imiş; tüm içtimaî kurumlar kilisenin elinde; eğitim papazlarca yapılmış, en büyük alim ve mütefekkirler din adamları arasından çıkmış. Köylerde, şehirlerde yerleşim kiliselerin çevresinde oluşmuş. İki adımda bir kilise yapmışlar; bıktıracak, hayret edilecek kadar sık ve çok... Nefes alacak başka yer yok gibi. İncil okumuşlar, vaaz dinlemişler, papazlara çok bağlanmışlar, çocuklarını onların eline teslim etmişler; zenginler muazzam servetlerini onlara bağışlamışlar, onların gösterdiği istikamette sarf etmişler. Köyler, kırlar, şehirler halka hizmet eserleriyle dopdolu, her yer işlenmiş, düzenlenmiş; muazzam yollar, kanallar, binalar yapılmış; tarih ve medeniyet çok büyük bir titizlikle korunmuş, yeni nesillere milli ülkü, çok iyi aşılanmış. Herkes milleti ve medeniyeti, tarih ve irfanı için seferber, çok titiz, çok mutaassıp, çok milliyetçi, çok bencil, çok gururlu...

Bu Batılılar bugün belki çok dindar değiller; inançlarının gerçeklere uymadığını biliyorlar; ama benliklerinin Hıristiyanlıkla yoğrulduğunu, milliyetlerinin temelinde dinin çok büyük bir yer işgal ettiğini düşünerek dinlerine ve din adamlarına hâlâ çok saygı duyuyor ve onların gösterdiği hedeflere doğru yürüyorlar. Kilise siyasete de hâkim, halka da... Parti de kuruyor, ticarî müessese de... Bilmem şimdiye kadar hiç yazıldı, söylendi mi? Duydunuz, biliyor musunuz? Avrupa Birliği fikrini yürüten Almanyaın hâl-i hazır başbakanı Helmut Kohl, aslında bir din adamı, bir papaz... Demek oluyor ki söylendiği üzere gerçekten AB, bir dinî birlik olarak düşünülmüş, hıristiyan katolikleri birleştirmeyi amaçlamış. Onun için Türkiye’nin ortaklığına ikide birde karşı çıkıyor, itiraz ediyor, yan çiziyorlar. Kafaları, kalpleri, gönülleri, iç âlemleri Hıristiyanlık taassubuyla dolu, bizimkiler el uzatıyor, onlar reddediyor, İslâm’a yan, müslümana yamuk bakıyor, müslümanları Avrupa’dan sürüp çıkarmaya, kalanları eritip entegre etmeye, sonunda kendi dinlerine döndürmeye gayret gösteriyor.

Bunlarda laiklik, dine karşı bir akım olarak uygulanmıyor. Tarihte yıllarca, yüzyıllarca din ve inanç için birbirleriyle çatışmış, çarpışmış, savaşmışlar; birbirlerini kesmiş, engizisyon mahkemelerinde yargılamış, işkencelere tâbi tutmuş, derilerini yüzmüş, saman yığınları içinde yakmışlar. Sonra aralarında denge unsuru olarak laikliği kabul etmişler, kimse kimseyi inancı, dini, ibadeti için kınamasın; herkes inanç ve ibadetini istediği gibi seçsin, istediği gibi yaşasın... demişler. Laiklik dinsizlik değil, hürriyet, serbestlik, rahatlık olarak düşünülmüş. Dini, devlet, kanun, hükümet işlerinden ayırmak, dışlamak yok; aralarında anlaşırlarsa dinî hususları da kanun haline getirmişler. Mesela İsviçre hukuku bir hıristiyan hukuku, Alman, Danimarka hukuku da öyle... Kanunlar halkın, papazların arzularına, fikirlerine aykırı değil, kilisenin aleyhtar olduğu bir kanun çıkarmak hemen hemen imkânsız. Evlenme, boşanma, doğum, ölüm, işlemleri... hep kilisenin elinde. Mesela Kardinal isterse bir hükümet değişir, bir bakan düşer, başlanan bir iş derhal durur.

Biz laikliği Avrupa’dan almışız ama uygulamalar, devlet yöneticilerinin onu hiç anlamadığını veya anlamazlıktan geldiğini çok açık gösteriyor. Din ve inanç hürriyeti insanın en önemli haklarından biri. Bu kuru bir duygudan ibaret de değil; dindar insan her şeyi dinine uygun olarak yapma hakkına da sahip işin aslında... İstediği gibi giyinir, istediği gibi örtünür, istediği gibi kazanır, yani içkiden, afyondan, domuzdan uzak durur; istediği fikri taşır, taşıdığı fikri söyler, söylediğini yapmak için teşkilatlanır, parti kurar, çoğunluk sağlarsa hükümeti kurar, istediği kanunu çıkarır... Kimse gık diyemez. Gerçek laiklik, gerçek demokrasi, gerçek cumhuriyet, gerçek Avrupalılık, gerçek inkılap bu...

Allah; laiklik diye diye laikliği çiğneyen, demokrasi diye diye halka baskı yapan, inkılap diye diye her türlü hak ve hürriyetleri katleden, çağdaşlık diye diye milletiyle savaşan, ülkeyi ilerleteceğim diye diye devleti batıran, iyi şeyler yapacağını sanarak her şeyi berbat edip, ülkeyi çok büyük zararlara uğratan, milli birlik ve beraberliğimizi tehlikeye atanlara akıl, fikir, ilim, irfan, insaf ve vicdan versin!

Gölge etmesinler, başka ihsan istemez!

*


iskenderpasa.com Hukuki Şartlar | İletişim Yardım | Site Haritası
Copyright 2014 Avustralya MEC Topluluğu All Rights Reserved. Sık Kullanılanlara Ekle | Tavsiye Et