İslâm âleminin şevketli devirlerini bir düşünün. Üç kıtaya hâkim olmuşuz, Viyana kapılarına varmış, Almanya içlerine girmiş, Moskova’ya uzanmış, Baltık denizine varmış, hatta İtalya’nın ve İngiltere’nin bazı limanlarını dahi fethetmiş, Avrupa’dan Amerika’ya ticaret için gelen-giden gemilerden vergi kesmişiz.
Sonra kitle kitle kopmalar ve gerilemeler başlıyor; İspanya altı asır müslüman yaşadıktan, camiler-medreseler, saraylar, kalelerle süslendikten sonra elden gidiyor, Balkanlar’ı yavaş yavaş bırakıyoruz. Karadeniz bir Türk denizi olmaktan çıkıyor, Kırım, Kafkasya elden gidiyor. Orta Asya’nın ezelî Türk yurtlarında bile istilaya uğruyor, esarete düşüyoruz. Hind kıtasında muhteşem bir medeniyet ve güçlü bir imparatorluktan sonra hâkimiyeti başkalarına kaptırıyoruz. Afrika’da vahşice hücumlara uğruyor, esir ediliyor, satılıyor, Amerika çiftliklerinde asırlarca ırgatlık yapıyoruz...
Bunun sebebi nedir?
Ana ve temel sebep İslâm’dan uzaklaşmamız ve gafletimizdir. Ana sebepten neşet eden talî sebepler ise ilim ve teknolojide düşmandan geri kalma, tembellik, dünyadan habersizlik, ulaşım ve muhabere imkânlarının zayıflığı, dünya sevgisi, ölüm korkusu, marazî merhamet, tedbirsizlik... gibi şeylerdir. İslâm’dan kopunca, muhabbet ve birlik-beraberlik duygusunu, îlâ-yı kelimetullâh azmimizi, düşmana mukabele fikrini, hasma karşı hazırlanma işini, mesuliyet duygusunu yitirmiş; dostu-düşmanı ayırt edemez duruma düşmüş, şifa diye zehir yutmuşuz. Düşmanı dost bellemiş, hilesini anlayamaz hale gelmişiz.
Artık bu gafleti bırakıp silkinmeliyiz.
Yeniden toparlanmak için elimizde her türlü avantaj ve imkân mevcuttur:
Malî bakımdan çok zengin ülkelerimiz, finans kaynaklarımız var.
Dünya nüfusunun büyük ve etkin bir kısmına sahibiz; ayrıca sayıca bütün hasımlardan daha üstünüz.
Canlı ve güçlü bir ideal ve ideolojimiz, doğru ve sağlam bir imanımız var.
Ülkelerimiz geniş ve jeopolitik bakımdan fevkalade değerli konumda.
Medenî hayat, kalkınma ve teknoloji için gerekli şartlara, madenlere, hammaddelere, gıda ve beslenme imkânlarına fazlasıyla sahibiz.
Yetişkin alimlerimiz, kalifiye iş elemanlarımız var ve sayıları günden güne artmakta.
Düşman, yaklaşan zevalini sezdiği için bizi içten yıkmaya, bölmeye, birbirimize kırdırmaya, menfaat kaygı ve kavgalarıyla avlamaya çalışıyor.
Silkinmeli, yeniden Allah’ın yoluna dönmeli, saflarımızı sıklaştırmalı, birlik ve beraberliği sağlamalı, çalışmalı; bu arada da zalim ve hainlere destek olmamalıyız.
Var gücümüzle ilme sarılmalı, her şeyin en yeni, en modern, en güçlü, en güzelini bulmaya çalışmalı ve yapmaya girişmeliyiz.
İslâm’ın gelişmesi aritmetik ve geometrik dizi tarzında değil, patlama şeklindedir. Onu Batı’nın batıl kafaları, ruhsuz elektronik beyinleri anlayamaz. Ümitsiz olmayınız, Allah’a tevekkül ediniz, hüsn-i âkibet muttakîlerin ve nihaî zafer mü’minlerindir.
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakk’ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.1
*